Türk Görüntüsünün Rönesans Dönemi İngiliz Edebiyatına Yansıması Ağustos 1992, Cilt 56 Sayı 216
Gazeteciliği gösterdiği üzere kendisi artarak doğu siyasete dâhil oluyordu. Türkiye’nin düşmanın hararetli propagandasıyla saldırıya uğramasına ve Avrupa güçlerinin Türkiye’den yararlanmasına kızgınlık gösterdi”[105]. Pickthall gibi bu topluluğun pek çok üyesi hem savaş öncesi hem savaş hem de savaş sonrasında önemli sayılabilecek bir mücadele ve kararlılık örneği gösterirler. Kimisi ikili görüşmelerle, kimisi basın yoluyla kimisi de konferanslar vasıtasıyla görevini ifa etmeye çalışır. Avrupa ordular halinde dizilmiş, kamplar belirlenmiş ve dünyanın egemenliği dengededir. Savaş, artık belli bir iktidarın prestijine karşı değil, Avrupa hegemonyası içsahabet. Kırk yıl boyunca kıtayı silahlı bir kampa dönüştüren ve muazzam silahlar yığan Avrupa uluslarının karşılıklı güvensizliğinden ötürü çatışma kaçınılmazdı; O gün için ölümcül rekabet ve hazırlık vardı”[99]. Savaşın başlamasıyla birlikte Pickthall da diplomatik teşebbüslere başlayarak, İngiltere ile Osmanlı’nın karşılıklı anlaşması yolunu aramaya başlar. “İngiltere Türkiye’nin önemli şehirlerinden olan Edirne’yi aldığı zaman onun bu kazancına engel olmak istemiş ancak başarısız olmuştur. Ege adaları Yunanistan’a verilmeliydi çünkü burada büyük bir Yunan nüfusu vardı.
Yeni Türkiye, iç gelişmesinin sorunlarıyla baş etme şansına sahip değildir ve buna karşın İngiltere, tecrübeli bir parlamento geçmişine sahip bir ulusa yakışmayan bir sabırsızlık göstermiştir. Ancak bu sabırsızlığa ve söylediğimiz ve yapmaya çalıştığımız çok düşmanca söylemlere rağmen, Türkiye’nin bir uçtan bir ucuna İngilizlerin sevgisi ve İngiltere’ye karşı büyük bir saygı vardır. Türkiye’nin bize ne kadar ihtiyacı varsa bizim de ona, o kadar ihtiyacımız vardır. Türkiye, Hint imparatorluğumuzun savunması ve konsolidasyonu için gerekli gördüğü tarafsız bölgenin bir parçasını oluşturdu. Bu nedenle Türkiye’nin bütünlüğünün korunması büyük öneme sahiptir. Türkiye, başka herhangi bir sanayi devletinin veya devletlerin egemenliği altına girerse, ekonomik anlamda büyük kaybımız olacaktır” şeklindedir. Bu nedenle Türkiye ile her bakımdan ilgi ve alakanın devam ettirilmesini isterler. Doğuda, dünyanın bütün ordularını bir araya getirebilecek bir prestijlerinin olduğunu, doğru yürümenin geleneksel politikaya bağlı kalarak prestiji devam ettirmek şanslarının bulunduğunu düşünürler. En önemli eleştiri de İngiltere’nin iyi ünü ile adeta kumar oynayarak, Yakın doğuda çok şey kaybetmesine sebep olduğudur[56]. Topluluğun çeşitli kademelerinde hizmet veren bu üyeler bir taraftan hükümeti çeşitli vesilelerle eleştirirken diğer taraftan da, Osmanlı lehinde farklı çalışmalarını sürdürürler. Fakat yine de Türkiye’deki Ingiliz çıkarlarının tamamen ekonomik olduğunu ve gelişmesini ticaretten başka bir şeye borçlu olmadığını düşünmemek gerekir. Bu ekonomik yayılma, İngiltere’nin on altıncı yüzyılın ikinci yansındaki dinsel-politik gelişmesinin sonucudur.
Allah hakkının galip olduğu suçlarda ise yönetici veya kadının af yetkisi bulunur, ayrıca tövbe ve zaman aşımı cezanın düşmesinde rol oynayabilir. Osmanlıların Balkanlardaki fetihlerinden çok Doğu Akdeniz’de yayılmaları, denizci devletler için İmparatorlukla dostça ilişkiler kurmayı özendirici bir konuma getiriyordu. Cenova ve Venedik’in yavaş yavaş gerilemeye başladığı sırada Fransa ortaya çıkmış ve 1536 yılında ilk.Kapitülasyonun elde etmiştir. İngiltere’nin ilk girişimi ise Jenkinson’un 1553 yılında aslında kendi adına Kanunî Sultan Süleyman’dan almış olduğu “ayrıcalık ve mürur tezkeresi” ile başlamıştır. Bu ayrıcalık ve mürur tezkeresi “Fransız ve Venediklilerin kullanmakta olduğu özgürlük ve ayrıcalıklar gibi, benzer durumlarda, her hangi bir ferdin engellemesi ve suçlamasıyla karşılaşmadan kullanılmak ve mümkün ise daha da fazlası”[5] için verilmiştir. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler bir kez başladıktan sonra sürekli büyüdü ve gelişti.
A) Disiplin amiri tarafından verilen uyarma ve yevmiye kesme cezalarına karşı itirazları inceleyip karara bağlamak. MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 4857 sayılı İş Kanunu’na ve 664 sayılı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 22 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. “Yeni oluşuma hizmet etme isteğini beyan eden kişilerden bunu yapmaları ve diğer üyeleri birlikte belirlemeleri, belli görevlileri seçmeleri ve komitenin genel organizasyonunu ve çalışmasını düzenlemeleri için en kısa zamanda bir araya gelmeleri istenir”[34]. Hızlı yapılmış olan bu toplantıdan önce verilen kararın tam olarak sindirilme şansı olamaz. Ancak bir başlangıç olması bakımından etkisi hızla yayılmaya başlar. Cox, mevzuyu Ruslar’a getirir ve “Rusya’nın Türkiye’yi yutması için zayıf tutulmuştu. Türkler İngilizlerden Ermenistan konusunda yardım istediğinde Sir E.Grey bu talebi reddetti çünkü Rusya, Ermenilerin yaşadığı yerlerdeki karışıklığın devamını istiyordu. Bu karışıklığın hırsızlık, adam öldürme ve tecavüz gibi” zulümler olduğunu belirtir. İngiltere’nin şu durumda iddialara göre “Hristiyan güçler bu suçlara ortak olarak aslında bu bölgenin Rusya’ya kolay lokma olmasını istemişlerdir”. Aynı politikanın Tibet ve İran’da da uygulandığını ve Sir E. Grey’in Rusya’nın İran topraklarında ilerlemesi, için onunla anlaşmaya vardığını da söyler.
Kur’an’ın İngilizceye tercümesi için istişare amacıyla Mısır’a gider. Londra’dan dört yıl önce Müslüman bir yer olan Haydarabad’da yaşamıştır ve yaklaşık 12 yıl önce İslam’a dönmüş ve Muhammed ismini almıştır[80]. Kur’an tercümesini burada yapan Pickthall’ın tercümesi, Aralık 1930’da New York’tan Alfred Knopf tarafından yayınlanır[81]. Pickthall için bu ilktir çünkü o, daha çok makaleler ve konferanlarla görüş ve fi kirlerini savunur. Muhafazakâr Parti’den Kingston-upon-Hull temsilcisi olarak meclise giren Sykes, İttihatçılara karşı olması nedeniyle topluluğa katılmayı ya da desteklemeyi reddeder. Anglo-Ottoman Society’nin Muhafazakâr siyasetçilerin yanısıra Liberal, İşçi ve İrlanda Milliyetçi partilerinden milletvekilleri ile Lordlar Kamarası’nda çok sayıda üyesi vardır. Bu kişilerin dışında ticaret, gazetecilik ve bilim dünyasından temsilcileri de saymak gerekir. Cemiyetin erken dönem listesinde en azından bir Yahudi’nin, Rus göçmeni liberal haham Jaakof Prelooker’ın adına da rastlanır. Asıl şaşırtıcı olan, Moses Gaster42 ve Lucien Wolf ’[43]un yürütme kurulunda yer almalarıdır[44]. Dışişleri Bakanı Tevfik Paşa’ya 20 Mart 1896 tarihinde, Londra’dan M.A.R. Bustany adlı bir kişi tarafından bir mektup gönderilmiştir. Mektubun devamında, bu sayede Osmanlı lehinde Avrupa ve Mısır’da İngiliz hükümetine karşı kampanya başlatacaklarından bahsetmiştir. Ayrıca Padişahın bu husustaki isteklerinin takdirle karşılanacağını da yazmıştır.
- Ayrıca mevcut durumun, Balkan Savaşı durumunda olduğu gibi uluslararası barışın kalıcılığına zarar verecek nitelikte olduğunu, Londra şehrinin ve dünyanın diğer ticari topluluğunun ticari çıkarları için hayati önem taşıdığına işaret eder.
- Gazeteciliği gösterdiği üzere kendisi artarak doğu siyasete dâhil oluyordu.
Bu, yabancılar açısından Osmanlı İmaparatorluğu’ndan oldukça ucuza ayrıcalık elde etmelerine yardımcı olan bir düşünceydi. Padişah dahi her İngiliz büyükelçisi değiştiğinde ve tahta çıktığında İngiliz hükümdarından bir armağan kabul ediyordu. Karşılık olarak da büyükelçi Hâzineden yıllık bin düka altını alıyordu ve eğer Barton veya Glover gibi de yeteneklilerse, Osmanlı Devleti’nde önemli siyasi nüfuza sahip olabiliyorlardı. Gelecekte bir üçlü İtilaf göremediğini söyleyen Pickthall, bunun sebebi olarak da İngilizlerin, Türklere karşı Arap hilafetini desteklemesi ve bunu kontrol altına alması olarak görür. Çünkü Rusya ve Fransa Müslüman halka sahiplerdir, bu halkın sayısı da gittikçe artmaktadır. “Rusya ve Fransa İngiltere’nin bütün İslam halklarını etkilemeye çalışmasına ne kadar süre hoşnut bakacaktır? ”[141] diye de sorar ve bu duruma iki devletin de reaksiyon göstereceğini iddia eder. Şüphesiz belki bu sebepten kaynaklanmasa da savaş sonundaki anlaşmazlık ve sonrasındaki çözülmeler Pickthall’ı tarih önünde haklı çıkarır. Ayrıca Osmanlının paylaşılması halinde tampon doğu devletleri yerine sınırlar üzerinde Avrupa’nın iddialı rakip devletlerine komşu olunacağını belirtir. “Topraklarımızın muazzam bir şekilde artması, kaçınılmaz bir endişe ve sorumluluk büyümesiyle, imparatorluğumuz olarak kuvvetimize zarar verecektir. Kalabalık, her zaman yeni bir güç kazanması anlamına geliyormuşçasına daha fazla toprağın kazanılmasını alkışlar.
1920 sonlarına gelindiğinde, her bir tugaya bir İngiliz ve üç Hindistan taburu vardır ve bu ordu, hazır erkeklerin İngilizlerden terhis edilmesinin ardından profesyonel Hint birimlerine giderek daha fazla bağımlı olduğu için hatırlanmalıdır[155]. Bu yönüyle Londra Müslümanlarının etkinliğinin giderek arttığını söylemek yanlış olmaz. En azından o sırada Müslümanlara askerlik anlamında ihtiyacı vardır. Anglo-Ottoman Society, Dünya Savaşı sırasında oldukça az bir etkilenme ile kendisini korumayı başarır. Savaşın hemen ardından hayata yeniden döner ve Türkiye’nin olumlu barış koşulları için Dışişleri Meclisine başvurularda bulunur. Savaştan sonra adaletin yerini bulması lehinde çalışmalarda bulunan bu topluluk, tıpkı “Londra Müslümanlar Cemiyeti” gibi Anglo-Helenik Cemiyeti’ne karşı çıkışlarında Britanya Hükümeti’nin yalnızca Türkiye’yi cezalandırmak istediği süre içinde başarılı olamamıştır[136]. Fakat savaşın başlamasından bitişine değin, İngiliz kökenli topluluk üyeleri hiçbir biçimde İngiltere’yi savaştan mesul tutmaz, sadece Osmanlı ile aralarını bulmak için ellerinde geleni yaparlar. Pickthall’a göre, Osmanlı’ya yönelik saldırıların sonuçları küreseldir. Dünya Müslümanları, bir Müslüman devlete karşı çeşitli güçlerin cesaretlendirdiği ve Hıristiyan Avrupa tarafından bir Haçlı Seferi olarak kabul edilen bu tuhaf ve acımasız savaşın eylemlerini görmüşlerdir[83].
E) Mesai saatinde bilgisayar, cep telefonu gibi görevini aksatacak şeylerle meşgul olmak, iş başında, mesai saatlerinde ve görev başında uyumak, iş saatlerinde gereksiz yere arkadaşlarını meşgul etmek. Savaş sonrası yıllarda Duse Muhammed Ali, Anglo-Ottoman Society’de azalan bir rol oynamış görünür. Temmuz 1919’da hala başkan yardımcısıdır ancak muhtemelen fahri bir konumdur. Görünüşe göre, saymanlık görevini yerine getirmekten vazgeçmiştir. Bunun bir nedeni belki İngiltere’de kurulan tek Turcophil organizasyonu olarak Lord Lamington, Prof. E. G. Browne ve hatta E. N. Bennett gibi eski Anglo-Ottoman Association insanlarının birçoğunun Anglo-Ottoman Society’e katılmış olmasıdır[151].